Nerdeee O Eski Güzeller Bea!

Ne alaka ise, instagram’ımın keşfetine Türkiye güzellik kraliçelerinin listesi düştü gece gece! Benimle ne şeysi var değil mi konunun? Var, inanır mısınız? Ki ben bile pek inanmak istemiyorum. Hemen anlatayım. Gizlim saklım kalmasın 😇 Üniversiteyi kazanınca okumak için İstanbul’a gelmeye karar verdiğimde, canhıraş para bulmam gerektiğinde yani kendimi o civarlara atmışlığım da oldu. Korkmanıza gerek yok: Seçmediler zaten :) Seçseler şaşardım. Düzene isyanını iki dakika içine at değil mi; yapamadım tabiatım gereği. Özet anlatıyorum, çünkü ileride ‘Gençken Herkes Güzel’ ya da ‘Gençken Herkes Zeki’ başlıklarından biri ile yayınlacağım ve akla zarar, sıfır mantık bol duygu dolu kararlar almak konusunda ne denli başarılı olduğumu örnekleriyle anlatacağım otobiyografimi yazdığımda, olayları ince ince, detay detay, oylum oylum fidan boylum tarzında ifşa ediiiiciim zaten. Neyse…

Lise sondaydım. Üniversiteyi istediğim yerde kazanmıştım. Bu leveli atlayan kahramanınız, yukarıda da yazdığım gibi tırım tırım ‘nasıl para bulurum’ derdine düşmüştü ki ilana denk geldim. Hay bin kunduz. Seçmişlerdi tık diye. Fakat yol uzun, hedefe ulaşmak meşakkatliydi. Bu işlere kalkışan diğer kızlarla bir arada kampa girdik. İnanmayacaksınız ama Londra Kitap Fuarı’nı zehir eden şey bilmem kaç sene önce Altın Yunus’ta kebap yapmama da engel olmuş: Yeni spor ayakkabılarım ayağıma vurmuştu. İnatla hala da vuruyorlar. Hatta ‘NB ayağa vurur mu kızım, muhtemelen sen ona vuruyorsundur’ diyerek dalgasını bile geçiyor arkadaşlarım. Cidden spor ayakkabısı ayağıma vurmuştu. İnanmayanlara fotoğraflarımı gösteririm. Eski yeni. Dizi dizi.

Sadece ayağım değil, her şey aşırı sıkıcıydı. Bir iki tatlışlık hariç. Esin diye sporcu bir kız vardı mesela, yani o ve beleş süper sofralar hariç demek istiyorum, her şey/herkes çok fenaydı be! Hoş, kim bilir onlar memnuniyetsiz ben hakkında neler düşünmüşlerdir. Aralarında sonradan Türkiye’nin pek ünlü güzelleri, manken ve sunucuları olacaklar, en ama en zenginlerden birileri ile evlenen fakfakir ailelerin kızları da vardı. He benim ailem fakir miydi? Hayır tabii ki. Onların parasızlığı fakfakir olma bilincini dahi aşan bir seviyedeydi. Olukla gelen parayı tutamamak! Yatırım yapmada çok feci kararlar. Bu sizlere birini hatırlatıyor olmalı 😂Fakir ya da değil, mesele şu ki: Olay acınasaydı. Hem güzel, hem zarif, hem de nasıl hede hödö olduğumuzu ispat etmemiz gerekiyordu. Bir nevi hayvanat bahçesi. Gen Etik serisinde yer alan ‘Güzellik Bahçesi’nin ilhamı teeeee öyleli günlerden hediye.

O yarışmada, balerin bir kız birinci seçilmişti. Ailesinin sunduğu konfor alanından çıkamadığı için sonrasında ismini vs. Duyan da olmadı haliyle. Size minnoş bir şey diyeyim mi? Magazin aleminde duyduğunuz her isim için şunu net bilin: Sadece eğitim vs yetmez. Hele güzellik yakışıklılık asla yetmez. Stratejik düşünen, konfor alanından çıkmaya cesaret eden, gerekirse ödün vermeye, hatta ezmeye ve yok saymaya hazır, hırslı ve açıkgöz tiplerdir çoğu. O alemlerde başka türlüsünü ham yapar yerler çünkü. Acıyan yok olur gider. Abartmıyorum. Medyada vs. gördüğünüz (kadın-erkek ayrımı yapmadan) narin, nazenin, efendi, ailesine düşkün, ve dahi kibarcık havalarının kullanıma bağlı bir şekil şükül durumu olduğunu biliniz.

Şimdi tabi bu cümleyi kurduğumda çok feci linç yemeye de hazır olmam lazım. Bunlar bildiklerim. Bilmediklerim başkadır dilerim. Umarım ki benim şahit olduklarım dışında minnoş yetenekleri ile başarılarına başarılar katanlar çok ve çoğunlukta olsun. İsterim bunu. Uzayan kol bizden; bizim yumuşak kalbimizden olsun değil mi?

Ne diyorduk: Egosal değil cidden samimi yazıyorum. Yani Özcan kişisinin (soyismini yazmıştım sildim rahmetli oldu sanırım) cici ve daha doğrusu üst bir başlık atarsak ‘yönetilebilir’ bulduğu hanım kızlardan değildim. Sıkılıyordum. İyi de para kazanmam gerekiyordu. Bizimkiler cidden mi, şaka mısınız be dedirtecek atraksiyonlarca evlatlarının geleceğini gram düşünmeyi bırakın, kendi geleceklerini dahi iplemeyen ve takılmaya devam eden tiplerdi. Sorumluluk bir başka gezegenin bakın ülke değil gezegen dedim, lügatına ait bir kelimeydi. Okuyacaksam falan kendi kendimi kurtarmaktan başka çarem yoktu!..

Neyse ortamı ve haleti ruhiyeyi anlatmaya devam edeyim. Böyle yarışmalarda eskiden orta sınıf ailelerin, güzellikleri ekseninde vs yükselmeye çalışan hırslı kızları yer ve ödül alıyordu. Şimdi bakıyorum durum biraz daha değişik sanki. Zengin ancak sosyo kültürel açıdan sıkıntılı geçmişlere sahip ailelerin kızları da yarışa sürülmüş. Eskiden aileler bu denli dahil değildi konuya sanki. Şimdilerde aileler de işin ucundaki iyi para ve kolay geleceği, daha doğru bir deyimle kolaylaşan geleceğe ait hedefleri fark etmiş olmalılar ki dediğim gibi daha bir olayın içindeler. Taktik vermeler, desteklemeler. Tebrik ediyorum ve ciddiyim. Keşke beni de canhıraşı bırakın minnak itelemelerle de olsa destekleyen bir ailem olsaydı. Aksine köstekgillerdendiler. Güzel ve faydalı olduğunu düşündüğüm ne varsa destek olmayı bırakın daima ekstra problemlerle işimi güçleştiren ve nedense sürekli ‘mükemmel’ olmamı da bekleyen bir ailem oldu. Ne şahane ki uzun süre bu mükemmel ve şükela rollerinden sonra öyle bir patladım ki evliliğimde, hepsinin zihnindeki imajıma kibrit suyu dökmeyi başardım.

Yarışma konusuna dönersek. İyi yönetilmezse güzellik başa bela. Daha da açayım, dış görüntünün gerek olmadığı bir iş yapıyorsan öl daha iyi: Der mi şim! Kadınlar anladı ne dediğimi. Erkekler de anlamış gibi yapabilir.

Güzellik yarışmaları eski Türkiye’de -linç minç yemeye hazırım2- matah bir şeydi. Torpil hep vardı. Doğru kişiye yanaşırsanız ödül şansınız katlanıyordu ve lakin estetik yoktu. Dudaktır, kaştır, gözdür kaldıran ablalar hoop olaydan sınır dışı edilirdi. Tabii bu söylediklerim eskidendiii çok eskiden! Şimdilerde sanırım, torpile ek, ver estetik coşkusunu gelsin ödül durumu var.

Bir itirafta bulunayım: Yarışmaya girme olayı öyle aşağılayıcı buluyorum ki, yazarken mahallenin bıçkın ablasına’ bağlamak geliyor içimden. 18 yaşında ve kendimle yapayalnızdım. El yordamı ile Dante’nin İlahi Komedya’da bahsettiği ‘karanlık ormanda’ tek başına ilerlemeye çalışıyordum. Hata yapmamama olanak yoktu. Yaradan benden daha öngörülü olduğu için cidden çok sıkıntılı sonuçlar doğuracak kararlarımı, uygulamaya geçmeden iptal etti. Hepsi için teşekkür ederim allaaam 🙏

Açıkçası ne yapmak istediğimi anlamak vaktimi aldı. Ancak ne yapmak istemediğimi hep biliyordum. Salt dış görüntüm ile yani genetik olarak verilmiş şeylerle bir yere gelmiş olmak, o zamanlar da bana aşağılayıcı geliyordu. Çalış köle! Oh olsun sana ki Allah belamı verdi zaten: Yazar oldum.

14 yaşımda, aşk namına birbirleriyle didişmekten başka işe yaramayan ailemden gram fayda gelmeyeceğini anladığımda yani, yaz tatilimde çalışmak için girdiğim İzmir Pamuk Mensucat fabrikasının ürün katlama bölümünde, sürekli eziyet eden Kara Fatma lakaplı kadına, sonunda baskılarına dayanamayıp isyan ederken ‘büyüyünce yazar olacağım ve seni yazacağım’ diye bağırdığımda kadının verdiği cevabı dün gibi hatırlıyorum asksjdjdjdhahahahahsh götümün yazarı, demişti!!!! Haklı olabilir, son duruma bakarsak ahshshsdhdhdhd :)

Şimdi okuduğunuz paragrafı yazıya sonradan ekledim. Neden derseniz? Linç her zamanki gibi en yakınlarımdan geldi :) Telefon yoluyla hem de!

Bloğumun adı Taze Diş Macunu, aklıma geldiği gibi, sansürsüz yazıyorum bilenler bilir. Yazılarımı yayınlayınca önceden abone olanlara eposta gidiyor haliyle. Yaaahu!!! Gitmez olaydı. Bir kız arkadaşım aradı. Benim dünyadan haberim yokmuş, bu dünyada tiktok diye mezbelelik kıvamında bir yer varmış, cahil cühela toplanmış para kırıyormuş, güzellik yarışmalarına hiç olmazsa belirli bir eğitim seviyesinde insanlar katılıyormuş, bin kat daha kaliteliymiş. Amanın! Duyan da eski Türkiye güzeli sanır haspamı. Tabii ki konu ilk güzellerin kalitesine kadar gitti. Modernleşme sürecinin bir parçasıydı, diyorum, o da diyor ki; evet öyleydi ve iyi de oldu. E tamam, bence de yani o zamanlar için üstten dayatılan elitizm projesinin doğru işlemesi için gerekiyordu. Zaten işimiz halka kalsa Afganistan’dan halliceydik bugün. Bence düzeltsen iyi olur bazı şeyleri diyor. Kahkaha attım. Mesele zaten düzgün olmayan şeyleri yazma cesaretinde bebeem dedim. Bıkbık devam. Haklı bir yandan da. Yazım soslu medyaya düşse vay halime arkadaş!

Bir uzadı sohbet. Buraya hepsini yazsam içiniz şişer. Neyse sonunda orta yolu bulduk. ‘Her katılan kaliteli değil evet ama arada çok iyiler de var.’ Kabul ettim tabii ki bu argümanı. Zira bu özel isimlerden biri ahbabım. Nöroloji profesörü. Yüz kişide 10 diyelim bu işe yarar, suya sabuna dokunan güzel ve yakışıklı kadroya. Laf aramızda: Dünyayı kurtarmak amacıyla mikrofonlara oynayıp kendini kurtaranlara ve hayatının şaşasını görgüsüzce ortaya saçanlara da mı laf edemeyeceğiz şu zalım hayatta! Aşkolsun :)

Uzatmadan konuyu bağlayayım. İyi ki o yarışmalardan önce bizleri topladıkları davetlerin birinde, jüri namzetlerinin, başta Özcan görgüsüzü olmak üzere, havalı ve bilgece olduğunu sandıkları, sıkıştırma amaçlı saçma sorularına ters ters yanıtlar vermişim. Dünyayı kurtarmak, 5 yıldızlı otel lobilerinde şaşalı davetlerde, bizleri tabakta armut, kafeste maymun gibi seçtiğiniz kelli felli ahaliye sunan size mi kaldı demişim. Oh canıma değsin. O zamanlar da sürünüyordum, hala sürünüyorum. Diren bebeşim. Elbet güzelliğin beş para etmediği işimde bir gün ‘heee oldu galiba’ diye düşünürken, yemekte içtiğim 1990 yılına ait Sassicaia’nın ardından, özel üretim Baccarat kristal şişe içinde sunulan konyağa ‘ıhıh’ çekip hep alıştığım gibi Dalmore’nin 25 yıllık single malt’ını yudumlayacağım. Ha gayret! Yaz. Yazz. Boş durma:)

About Vildan Çetin

instagram: _vildancetin_ beynelhayat velmemat... writer; published 2 books from sacred life trilogy: the origin, the voice. trtcocuk cartoon serial ciciki's script&jingle, tik&tak cartoon series, neşeliçocuklar youtube, advertiser, brand strategist, content developer, youtuber, documentary
Bu yazı taze diş macunu içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın